5 Eylül 2016 Pazartesi

Sevgili Londra...

ve sonunda Londra...


Bloğumuzu bir türlü kullanamadığımıza ve yazamadığımıza çok üzülüyorum, o yüzden Londra tatilimizde her gün notlarımızı yazarak buraya aktarmaya kararlıydım.
Başlıyoruz :)

Öncelikle, Londra için vize malum Schengen değil, İngiltere (ve aslında gidecekseniz tüm Büyük Britanya için) UK vizesi almak gerekiyor. Biz İstanbul dan başvurduğumuz için ilgili evrakları toplayıp, Profilo AVM deki başvuru merkezine teslim ettik; ama öncesinde online başvuru yapılması gerekiyor... (bu adresten xxxx)

Not: Aracı kurum ile başvurulamıyor, bizzat başvuru zorunlu. Ama ben evrak listesi için şirketin acentesine sorduğumda, özellikle banka hesap ekstresinin en önemli evrak olduğunu söylediler. Başvurduktan sonra ertesi hafta hemen sonucu verdiler. Başvuru süreci oldukça kolay. Yukarıdaki internet adresinden başvurup ücreti ödedikten sonra, çıktıları ve randevuyu da alıp  diğer evraklarla beraber teslim ediyorsunuz... Web teki formu doldururken mesela ilk soyadımı yanlış yazmıştım, biraz endişelendim kabul etmezler problem çıkarırlar diye ama print out un üzerindeki yeri çizip parafladım sıkıntı olmadı. Hatalı doldurunca bir sürü bloğa baktım problem olur mu diye, olmadığı için içiniz rahat olsun diye buraya da not düşeyim istedim :)


Biz uçak biletini millerimiz ile aldık, hatta ekonomi de mil kontenjanı olmadığı için fazla mil harcayarak business ile gittik. Milimizi fazla yediği için çok kızmıştım ama yata yata gitmek de pek iyi oldu aslında :)

Otelimiz Hatice ile Neslihan'ın gittiklerinde kaldıkları ve tavsiye ettikleri Grand Royale Hyde Park... Hyde Park ın sol üst köşesi sayılır; Queensway metro durağının hemen paralel sokağında 70-80 m yakınında... dışardan bakınca otelin girşi çok tatlı klasik İngiliz evlerinin girişi gibi. Biz deluxe odada kaldık, ama oda ve yatak aşırı küçüktü o yüzden süper rahat ettik diyemem. 7gece için 850 P verdik. booking.com dan ayarlamıştık 5-6 ay önce... Metro çok yakında olduğu için her yere mettro ile gidilebilir, çok yürüme mesafesi sayılmaz, çünkü örneğin Oxford St-Picaddilly - Trafalgar-Westminister gibi yerlere gitmek için tüm Hyde Park ın kuzeydeki uzun kenarı olan  Bayswater Cd ni önce bi yürümeniz gerekiyor. bu da 4km civarı, bunu yürüyerek geçiyim derken baştan yorulmuş oluyor insan... Biz o yüzden 1 kere ve son kez ilk vardığımız akşam Oxford Circus a yürüdük, daha da yürümeyiz dedik :)
Kalmak için tabi Trafalgar -Oxford St-Picaddilly çok iyi yerler her yere yakın ama tabi fiyat seviyesi nedir bilmiyorum, buralara bakılabilir, uzun süre önceden ayarlanırsa belki uygun fiyatlı yerler bulabilirsiniz.

Otelimizin en yakın olduğu yer Notting Hill & Portobello'ydu, yürüyerek 10 dk; o açıdan bu taraflara giderken çok rahat ettik. Bizim gittiğimiz tarihte Notting Hill Festivali olduğu için çok rahat ettik.

Notting Hill Festivali (28-29 Ağustos 2016)...


Londra'da ulaşım için sakın metroya bilet ile biniyim demeyin! :) bilet tek yön 4.9 P yani çarpı 4 dersek tek kişi 20 TL. gün içinde sürekli gidip geleceğimizi varsayarsak aşırı pahalı olacaktı bizim için ve bence her Londra ziyaretçisi için. o yüzden en iyisi meşhur Oyster Card lardan almak...

Oyster Card'ları metro istasyonlarının içindeki makinalardan alabiliyorsunuz, ister kredi kartı ister nakit ödersiniz. Oyster Card için 5P depozit alıyorlar ama Londra dan ayrılırken yine aynı makinalardan refund işlemi yaparak hem bu depoziti hem de içinde kalan bakyei nakit alabiliyorsunuz. gitmeden önce bir blog ta içinde min.10P bakiye olmazsa iade yapılmadığı yazıyordu ama bizde 4P gibi bir tutar kalmıştı direkt bozukluk olarak verdi, bu herhalde değişmiş diğer blogger arkadaş yazdıktan sonra. yani endişelenmeyin hem depoziti hem de cardta kalan paranızı anında alabiliyorsunuz makinalardan :)

Oyster Card ile metro yaklaşık 2.4 P gibi kişi başı; otobüs çok daha uygun o da 1.6P gibi... en ekonomik ulaşım otobüs ama biz Piccadilly veya Oxford st gibi otele giden durağı olduğunu bildiğimiz 94 gibi hatlar dışında çok kullanmadık, metro çok daha kolayımıza geldi. otobüs için güzergah aramaya bulmaya üşendik :)
Londra metrosu için kesinlikle "Tube Map" uygulamasını indirin; uygulamadan durakların isimlerini yazarak route çıkartıp nerden nereye aktarma yapacağınızı çok basit gösteriyor. gideceğiniz yerdeki metro istasyon isimlerini de Ulmon offline map uygulamasından bulabilirsiniz. biz gideceğimiz noktaların hepsini buradaki haritada işaretledik ve en yakındaki durakları görüp Tube Map ten rota çizdirerek ulaşım sağladık. çok çok basit oldu...



















BERLİN - DRESDEN - PRAG 'TAN NOTLARIMIZ -I-
(Kasım 2013)

BERLİN GÜNLERİ...

Nisan ayında Pronto tour ile 4 arkadaş gittiğimiz İtalya'dan sonra bu sefer kendi tur organizasyonumuzu kendimiz yapalım dedik... bu güzel 3 şehri birbirine max 2şer saatlik tren yolculuğu yakınlığında olduğu için ve özellikle Dresden ve Prag ile ilgili güzel yorumlardan dolayı seçtik. Kesinlikle de pişman olmadık... Otellerimizi booking.com dan, tren biletlerimizi de öncesinde millerimizle thy den ayarladık.
 
Yolculuğumuz önce Berlin den başladı, 23 Kasım'13 sabah 11:00 gibi Tegel havaalanına indik, otelimiz Alexanderplatz'daydı, Havalanından çıkar çıkmaz otobüs durağından TXL isimli otobüse bindik, yaklaşık 30 dk sonra booking.com dan ayarladığımız otelimiz H2 Hotels'teydik. Otelin temizliğinden, lokasyonundan, ulaşımın kolaylığından çok memnun kaldık. Alexandreplatz Berlin'in tabi ki en hareketli semti diyemeyiz ama gidilecek tüm yerlere ister yürüme ister yorulursanız otobüsle 5dk uzaklıkta. Gezerken daha kalabalık, hareketli, gençlerin sokaklarda olduğu semti Potsdamer'da da kalabilirdik diye düşünsek de, fiyat açısından daha maliyetli olabilir, o nedenle konaklama için Alexanderplatz çok uygun bir alternatif.

Berlin'de gezilecek yerler olarak şu haritayı oluşturmuştuk kendimize... 3 gün kalacağımız için 3 ana bölgeye ayırdık güzergahımızı.. https://mapsengine.google.com/map/edit?mid=zbw63HGO_lVc.kbgZmQI5ipAk
Berlin'de gezimizi genelde yürüyerek yaptık, tabi oldukça yorulduk, akşamlara otele dönüşlerimiz genelde Unter den Linden den geçen TXL veya 100 no lu otobüsle oldu. Ama son gün hop on - hop off lara binmenin çok daha mantıklı olduğunu farkettik; çünkü gitmeye karar verdiğimiz her noktaya hop on - hop off lar da gidiyordu; hem otobüse göre daha az maliyetli olurdu hem de uzaktaki yerlere nasıl gitsek diye otobüs numarası aramamıza gerek kalmayacaktı. (otobüsler kişi başı 2,5 €)


1.GÜN:
- Karl-Marx Alle : Otelden yürüye yürüye bu büyük bulvar boyunca yaklaşık 3 km yürüdük, heralde toplasak 10 kişi gördük yolda :) hsonu kesinlikle sokaklar bomboş, h.içi herkes iş güç nedeniyle dolu, h.içi çalışıp h.sonu dinleniyorlar evden çıkmıyorlar diye yorumladık biz:) nüfus zaten yaşlı malum, bazı popüler alışveriş, yemek ve turisik mekanları hariç heryer boş geldi bize. Karl Marx Alle adından da anlaşılacağı üzere Berlin'in sosyalist dönemini yansıtan bölgesi, bir önceki ismi Stalinallee imiş, bu caddedeki mimarinin Avrupa'da görmeye alışık olunan binalardan ne kadar farklı olduğunu siz de farkedeceksiniz. Küçük pencereli bulvar boyunca tek tip komün mimarili binaların arkasında eskiden işçi ailelerin oturduğu bizim bildiğimiz lojman tipinde hala daha bakımsız binalar var. Bu evler hala o kadar eski ve bakımsız ki bu evlerin arasında gezerken biz gerçekten o dönemde hissettik kendimizi... bulvarın büyüklüğü ve o dönemde sosyalist ayaklanmaların ev sahibi olmasından çok bu evlerin bulunduğu sokaklar benim aklıma daha çok yer etti. Bu arada Karl Marx Alle de yürürken kahve içmek için durmak isterseniz Cafe Sybille bulvarın tarihini anlatan içinde küçük müzesi olan bir cafe. Biz daha yeni yola çıktığımız için dönüşte girelim diye önünden geçtik ama dönüş yolumuz buraya tekrar düşmeyince giremedik:(
Özellikle Berlin'de vaktiniz kısıtlıysa Karl Marx Allee'de çok vakit harcamamanızı öneririz; biz ilk günün şaşkınlığı ile yarım günümüzü harcamışız, 1-2 saat yeterli.
Bu arada Berlin'de her yerde görebileceğiniz Berlin ayılarından burada da bolca var, bizim gibi hepsinin önünde komik fotolar çekebilirsiniz :)



- East Side Gallery: Sonrasında East Side Gallery'e doğru yürümeye devam ettik, elimizde tripadvisor'ın offline haritası ile rahat bulduk. East Side Gallery, Berlin in ortasından geçen Spree Nehrinin hemen yanında yaklaşık 2 km lik Berlin duvarının kalıntısı, birçok resim sanatçısının resim ve grafitileri ile dolu. Herbirinin fotoğrafını çekip yürümek istedik ama 700-800 m sine gücümüz yetti:) malum Kasım ayı nehrin kenarı biraz soğuk, Karl Marx'ta da vakti biraz fazla harcayınca saat akşamüstü olmuştu. Bu arada biz her gittiğimiz şehirden magnet topladığımız için ilk günün acemiliği ile buradaki turistik duvar magnetçisinden 5€ ya 1 magnet aldık, biz ettik siz etmeyin :) Berlin de birçok yerde daha uyguna bulacaksınız acele etmeyin :) buralarda duvarın kalıntılarından hatıra taşlar vb. de satılıyor, ilgilenirseniz :)


East Side Gallery'i gezdikten sonra otele dönüp, biraz dinlendik; baya yorulmuştuk. Dönerken çok karnımız acıktığı için S-Bahn istasyonunun hemen yanında devasa döner tezgahıyla dikkatimizi çeken Türk büfeye girip 2 kişi toplam 10€'ya döner dürüm ve dönerli  noodle yedik :) Ben Berliner birayı da denedim, hafif bira sevenler deneyebilirler, 1,5 € gibi bir fiyatla...
 
Otelde dinlendikten sonra bu sefer birşeyler atıştırmak ve Alexanderplatz'a çok yakın olan küçük pub'ların ve cafelerin olduğu Nikolaiviertel'e gitmek için dışarı çıktık. Alexanderstrasse üzerindeki "Berlin" ve "Ampelmann" hediyelik eşya dükkanlarına girdik; buradan değişik ve Berlin'e özgü hediyelik ve hatıra eşyalar alabilirsiniz. Ampelmann özellikle Berlin de sıkça rastlayacağını bir mağaza, Berlin'in ünlü trafik ışıklarının simgesiyle yapılmış bir çok hediyelik eşya var.




- Nikolaiviertel:

Unter den Linden caddesinden devam ederek yine Berlin de sıkça rastlayacağınız Einstein Cafe'ye girdik. Şinitzel başarılıydı; acıbadem tadını sevenlere acıbademli elmalı pie yapıyorlar.
Birşeyler yedikten sonra Nikolaiviertel'e döndük; benim Berlin'de çok sevdiğim yerlerden biri oldu burası, çünkü eski kasaba havasını korumuşlar, girip yemek yiyerek biranızı içerebileceğiniz yanyana bir çok küçük pub/cafe var... İçinde müzeleri ve yine küçük mağazaları gündüz gezebilirsiniz. Akşam 6dan sonra bunlar kapandığı için biz ertesi sabah tekrar uğradık, içindeki kiliseyi ve Teddy Bear satan mağazaları gezdik.
 
 
 

2.GÜN:

2.gündeki rotamız Unter den Linden üzerinden yürüye yürüye Brandenburg Gate'e gitmekti. Unter den Linden in en son noktası Brandenburg Gate; kapının arkası ise Tiergarten ve Kurfurstandamm'a gitmek için izleyeceğiniz yol. Brandenburg Gate'e gidene kadar Unter den Linden'i dik kesen caddelerden inerek önce Friedrichstein caddesine, sonra Potsdamer Platz'a gidilebilir.


- Unter den Linden: üzerinden Yol boyunca DDR Museum ve Berlin History Museum'a girdik. DDR Museum, Berlin'de 1940 lar ve sonrasında yaşayan insanların kullandıkları eşyaları nostaljik biçimde sergileyen bir müze. İçinde müzikli çekmeceler, örnek nostaljik bir evin odaları, Trabi eski bir alman arabası, parti ve devlet dairlerindeki ofisler, devlet başkanlarının limuzini, hapishane gibi örnekler var, eğlenceli ve nostalji sevenlere tavsiye ederiz :)
Berlin History Museum'a girdik, burada Berlin'in şehir maketi ve tüm Berlin tarihi anlatan Türkçe audio guide ile güzel vakit geçirbilirsiniz. 2. dünya savaşı Hitler ve Stasi olayları, Berlin Duvarı'nın yapılışı ve yıkılışı, eski Alman işçi ailelerinin yaşamlarını hem dinleyerek hem de ordaki eşyalarla gözünüzde canlandırabilirsiniz.

 -------------------------------   DDR Museum   -----------------------------





 -------------------------------   Berlin History Museum   -----------------------------




Berliner Dom - Müzeler Adası - Brandenburg Tor
Berliner Dom, mimarisi muazzam bir katedral, oldukça büyük, mutlaka görülmesi gerek, salonlarında konserler ve nikah törenleri düzenleniyor. Giriş 5€, sabah 10'da açılıyor...
Müzeler Adası'nda 3 büyük müze yer alıyor; Altes - Pergamon - Alte National Müze... 3ü için de tek bir bilet alarak üçünü de gezebilirsiniz; özellikle Pergamon yani Bergama Müzesi'nde Alman arkeologların Bergama ve Anadolu'da yaptıkları kazılarda buldukları kalıntılar (Isthar ve Milet Pazar Kapısı gibi...) sergileniyor.

Brandenburg Tor, eski şehrin kapılarından biri; Berlin'in de simgesi olan yapılardan biri. Özellikle  önündeki Pariser Platz'da yılbaşı zamanı görkemli ışık gösterileri yapılıyormuş, geri sayımların yapıldığı meydan burası :) etrafındaki cafelerde oturabilirsiniz, starbucks ve yine bir Cafe Einstein var mesela :) biz ordayken Ukraynalı bir grup gösterici vardı, sıkça bu sahneler oluyormuş burada. Michael Jackson'un bir otel balkonundan bebeği sarkıttığı için tepki aldığı bir görüntüsü vardı, meşhur, bu otel de Brandenburg'un hemen yanındaki tarihi Otel Adlon. Biz bol bol fotoğraf çektikten sonra, kapıdan geçip sol tarafa doğru yürüyerek Potsdamer Platz'a gittik. Kapıdan dümdüz karşıya geçerseniz Tiergarten'a yürüyerek veya Charlottenburg'a (otobüs ile) doğru gidebilirsiniz. Biz Charlottenburg'a gidemedik, zamanımız kalmadı, Tiergarten'a ise 3. günümüzde gittik.
Potsdamer'a giderken yol üzerinde Holocaust Memorial'ı görebilirsiniz. Ben daha izole bir yerde bekliyordum aslında ama şehrin ortasında yolun kenarında, Yahudi mezar anıtlarını görebilirsiniz; biz girmedik ama anıtın sağ arka köşesinden yerin altında yer alan bir müzesi var; burada hem bir fotoğraf galerisini görebilir h9em de sağ kalan Yahudilerin o günleri anlatan ses kayıtlarını dinleyebilirsiniz.

-------------------------------   Berliner Dom -----------------------------

 
-------------------------------   Müzeler Adası  -----------------------------
 
 
Bundestag (Reischtag): Berlin meclisi. çok kuyruk olduğunu duyduğumuz için biz gitmeden internetten rezervasyon yaptırdık.
Meclis binasının halka açık ve gezilebilir kısmı camlarla çevrilmiş bir kubbe, kubbeden aşağı baktığınızda ve eğer toplanmışlarsa meclis üyelerini görebilirsiniz. Camla dekore edilmiş spiral bir platformdan yukarı doğru çıktıkça yine Berlin'i 360 derece görebileceğiniz bir şehir manzarası var; girerken ücretsiz Türkçe audio guide alınabiliyor. siz ilerledikçe yerdeki sensörler sayesinde hangi manzaranın karşısındaysanız, audio guide size burayla ilgili bilgi veriyor. (20 dk adar sürüyor)
Binanın dışında "Dem Deutschen Volke" yazısını göreceksiniz, "Alman Halkına" anlamına geliyor; binanın mimarisinde de görebilirsiniz; meclis toplantı salonu binanın en alt katında ve tavanı camla kaplıdır; kubbeden bu cam tavana baktığınızda milletvekillerini görebilirsiniz. Meclisin alt katta, halkın ise üst kattan izleyebilmesi halkın her şeyin üstünde olduğu, cam tavanın ise şeffaflığı simgelediği söyleniyor.
 
Bundestag ın kapısının önünde bizim simitlere benzeyen (ismini hatırlayamıyorum) halka çöreklerden satılıyor, acıkırsanız atıştırmak için deneyin mutlaka lezzetli :) çevrede herkes sokaklarda onu yiyor zaten, 1 € :)
 
 
  -------------------------------   Brandenburg Tor    -----------------------------
 
 
 
 
  -------------------------------   Bundestag -----------------------------
 
 
 
Potsdamer Platz, Berlin in en hareketli ve genç nüfusun çok olduğu :) semti... biz Kasım ayında gittiğimiz için yılbaşı hazırlıkları henüz tamamlanmamıştı ama meydanlarda hummalı bir çalışma vardı; Avrupa ya bu tarihlerde gidilecekse en uygunu Aralık ayına girdikten sonra gitmek kesinlikle; çünkü biz malesef 1-2 günle tüm hazırlıkları kaçırdık :( yine de güzeldi tabi ki... çikolata, şeker, frankfurter, hediyelik eşya ve tabi sıcak şarap standları açılmıştı... sokaklardaki sıcak şarap kokusu sevenler için inanılmaz güzel, benim çok aram yok ama ama benim bile canım çekti :)
 
Potsdamer Platz'da Sony Center, Lego Store, Cafe Panoramapunkt( şehir manzarasını izleyebilirsiniz) görülecek yerler. Biz biraz yorulduktan ve acıktıktan sonra Sony Centerın bulunduğu küçük meydandaki cafelerden birine oturduk, bira patates atıştırdık; iştahımızı akşam yemeği için gideceğimiz Maredo Restaurant'a sakladık :) Maredo kırmızı et ağırlıklı bir Arjantin restaurantı, biz çok beğendik. Bir de meşhur şinitzelci Lutter & Wegnet var, rezervasyonla gitmek gerekiyor, Berlin'de birkaç yerde var; biz gidemedik günümüz olmadığı için. (sınırsız salata bar + steak + bira için 2 kişi toplam 40 € verdik)
 
Yemekten sonra otele dönerken meşhur alışveriş caddesi Friedrichshain'dan geçerek yürüdük; burası ünlü markaların yer aldığı alışveriş caddesi, Potsdamer gibi gündüzleri kalabalık oluyor, akşamları mağazalar da erken kapattığı için çok hareket yok.
 
-------------------------------   Sony Center  -----------------------------
 
 
-------------------------------   Maredo'daki yemeğimiz :)    -----------------------------
 
 
3.GÜN:

Son günümüz olduğu için biraz daha erken kalktık; elimizde gideceğimiz yerleri çıkarıp planımızı yaptık :)
ALexanderplatz daki TV Tower ilk hedefimizdi; ama 12 de açıldığı için önce Hackesche Höfe'ye gittik. Alexanderplatz dan sürekli geçen tramvaylarla da 2dk da gidebilirsiniz; ya da yürüyerek de 10 dk... Burası eskiden Yahudi lerin yaşadığı labirent gibi sokakların, az katlı evlerin olduğu minik bir mahalle gibi. Şu anda daha çok ofisler ve mağazalar yer alıyor. Evler aynı o zamandaki haliyle kaldığı için benim ilgimi çekti, ama mağazalara girebilmek ve içindeki butik cafelerde oturabilmek için sabah çok erken gelmemek gerekir. burada Ampelmann mağazasının ilk ve orijinal şubesi var; biz alacaklarımızı buradan aldık.
 
Tekrar Alexanderplatz'a dönerek TV Tower kuyruğuna girdik; kuyruğun uzunluğunu görünce korkmayın, çabuk ilerliyor:) Girişi 12 €. Tüm Berlin'i 360 derece izleyebileceğiniz 368 m lik TV kulesi. En üst katında lüks de bir restaurantı var. TV kulesi için havanın açık olmasına dikkat, sisliyken malum bir anlamı yok :)


-------------------------------   Hackesche Höfe  -----------------------------


TV Kulesinden sonra istikametimiz bir zamanlar Doğu ve Batı Berlin arasındaki geçiş noktalarından en bilineni Checkpoint Charlie. Hala sembolik olarak bir geçiş ofisi var; hatta turistlerle 4€ karşılığında fotoğraf bile çektirecek 2 Amerikan askeri de var:) Geçiş noktasının hemen yanında bir müze de bulunuyor.

  -------------------------------   Checkpoint Charlie-----------------------------



Checkpoint Charlie'den geçtikten sonra yürüyerek yaklaşık 800m uzaklıktaki Yahudi Müzesi'ne (Jüdisches Museum Berlin) gittik. Müzede öldürülen veya kamplardan sağ kurtulan Yahudilerin yanı sıra 2. Dünya Savaşı'ndan da önce Berlin'de yaşamış Yahudilerin kullandıkları eşyalardan bazıları sergileniyor. Savaş öncesi dönemde gümüş çatal-bıçaklar, ofis makinaları gibi eşyaları görecekseniz. Savaş ve Nazi döneminden ise genelde kamplardan yazılan mektuplar, kamplara götürüldükten sonra terkedilen evlerden komşuların topladığı eşyaları görebilirsiniz. Özellikle çocukların, annelerin kampa götürülürken trende yazılmış mektupları ve sonrasında yazanların öldürüldükleri kısmını okuyunca insan etkilenmeden edemiyor. Müzenin mimarisi çok enteresan, rampa koridorlar ve koyu renk duvarlar göreceksiniz.

 
  -------------------------------   Yahudi Müzesi  ----------------------------
 
 


 

 
 

Müzeden sonra Tiergarten'a doğru gitmeye karar verdik. Giderken biraz yolumuzu kaybettik, aynı yerde döndüğümüzü farkettik :) Siz Potsdamer'dan Brandenburg Tor'a doğru giderken solunuzda göreceksiniz, aramakla yorulmayın , zaten 200 hektar büyüklüğünde kocaman, ağaçlarla kaplı, içinde göletlerin olduğu bir park. Biz sonbahar görüntüsüne denk geldik, her yer sarı yapraklarla kaplıydı, yazın da çok güzel olacaktır kesin. içinde bisiklet ve yürüyüş parkurları var. Şehrin ortasında bu kadar büyük bir parkın olması ilgi çekici.
Brandenburg Tor'dan tam karşıya baktığınızda o upuzun yolun sonunda altın rengi zafer anıtını (Grosser Stern / Siegessaule) göreceksiniz, yakınına gidince (yaklaşık 2 km) Zafer tanrıçasının parlak altın rengi görkemli duruyor. bolca fotoğraf çektik her zamanki gibi :) 1864'te Prusya-Danimarka savaşındaki Prusya'nın zaferi şerefine yapılmış... 285 basamak çıkmayı göze alırsanız, güzel bir şehir manzarası izleyebileceğiniz bir gözlem ofisi de var, biz 3. günün yorgunluğu ile maalesef buraya çıkamadık :)
 
  -------------------------------  Tiergarten -----------------------------
 
 
 
 

Brandenburg Tor'dan Tiergarten Park'a giderken sağınızda Sowiet War Memorial'ı da görebilirsiniz, 2.dünya savaşında hayatını kaybeden Rus askerlerinin anısına yapılmış...

BrandenburgGrosser Stern'i de gördükten sonra artık pillerimiz tamamen bitti, 2 adım daha atacak halimiz kalmadı :)
O yüzden bu noktadan otobüse binerek (numarasın hatırlayamadım ama, oradaki coffee point'e sormuştuk)  Berlin'deki son durağımız Kurfurstandamm'a gittik. Kurfurstandamm'a kısaca Ku'damm diyorlar, buradaki adını çok duyduğumuz alıiveriş merkezi KaDeWe'ye girdik. Avrupa'nın en büyük avm si imiş,  kırtasiye bölümü inanılmaz, ben kağıtlara kalemlere çok meraklı olduğum için biraz gözüm döndü.. renk renk kağıtlar, zarflar, defterler, stickerlar var:)
 
KaDeWe'de hem biraz ısındık, hem en üst kattaki gurme food court'ta biraz dinlendik :) kahve ile 1001 çeşit pasta/turtanın arasından birini seçerek atıştırdık...
 
Buradan Berlin'in Bağdat Caddesi Ku'damm'a gittik ve işte gençlik burada dedik :)) Yılbaşı nedeniyle heryer süslenmiş, marketler kurulmuştu, oldukça kalabalıktı.. Biz çok beğendik, mağazalar, restaurantlarla dolu uzun, ışıltılı bir cadde Ku'damm. Berlin'in diğer alışveriş caddelerine nazaran erken kapanmıyorlar... Lego Center'a girdik, animasyon filmlerinin lego oyuncakları ile baya eğlendik, Berlin mağazasından hediyelik eşyalar aldık. Suşi yeme planımız vardı, Ku'damm'ın paralel caddesi olan Kantstrasse de bolca suşi restaurantı var ama bizim bir türlü içimize sinen olmadı, zaten artık çok da yürümeye takatimiz kalmadığı için tekrar Ku'damm a dönüp Vapiano'da pizza yedik:) Pert bir halde karnımızı doyurup ne kadar tutacağını düşünmeden taksiye atlayıp otele döndük. Ku'damm - Alexanderplatz arası 16 € tuttu, zaten 5€ otobüse verecektik hatta otobüs için de öncesinde yürüyecektik, hiç halimiz yok diyerek kendimizi avuttuk :)
 
 
  -------------------------------   Ku'damm / Lego Center -----------------------------
 
 

  -------------------------------   Ku'damm / Santa ve geyiği :)-----------------------------
 
 
 
Bu arada bütün gün sabah 9 dan akşam 10 a kadar sokaklarda olduğumuz için geç saatlere dışarda kalmak ne mümkün :) akşam 9,30-10 biz otele kendimiz zor attık :)
 
Vee... Berlin'de son akşam, bavullar toplanır, yarın sabah 7'de DB Bahn treni ile Dresden'e gidiyoruz... Asıl macera Dresden ile başlayacak, henüz kahramanlarımız Gökçe ve Nihat başlarına geleceklerden habersiz :)))
 
Özetle Berlin'i sevdik, iyi ki gelmişiz, başka bir şehri tercih etseymişiz gibi bir tereddütümüz olmadı hiç... özellikle ben Almanya'yı gözümde küçük Türkiye gibi midir acaba diye canlandırırken, öyle bulmadığıma sevindim... 

Bizim gidemediklerimiz:
- Gece hayatını sevenler için çok hareketli bir şehir olduğu söyleniyor, gitmeden araştırdığımıza göre Kreuzberg'te (Türk semti :) ) çok popüler barlar bulunuyor. İlgilenenler için...
- Charlottenburg Sarayı'na gitmek istedik, ancak zamanımız kalmadı. Fotoğraflarına bakarsanız çok görkemli bir saray...
- Neu-Venedig, adı Venedik'ten geliyor, içinde kanal gezintisi yapılıyor. Berlin'e yazın/ilkbaharda gitseydik mutlaka görmek istiyorduk ama vaktimizin de kalmaması + kışın çok anlamı olmaz diye düşündük...





29 Ekim 2013 Salı

hello from AN&G :)

Uzunca bir süredir bloğumuzu açmak istiyorduk, hem biraz istemeden erteledik hem de bloğumuzun ismine bir türlü karar verememiştik. Blog ismimiz her gezimizde hatta her dışarı çıktığımızdaki birbirimize sorduğumuz, endişe konumuz :) eller ceplerde bir an gezinir ve artık mottomuz haline gelen o vahim soru gelir:)): "cüzdanım sende mi canım", "telefonum sende mi canım" ve tabi ki yurtdışındayken "pasaportum sende mi aşkım" gibi gibi :)
 
Tatillerimize çıkmadan önce gideceğimiz yerlerle ilgili diğer arkadaşların bloglarından çok yararlandık o yüzden de hem bizden bir anı olarak hep kalsın hem de bizim gibi başkaları da naçizane gördüğümüz yerlerdeki tecrübelerimizden faydalansınlar diye bu bloğu açıyoruz...
 
En son Amsterdam a (15 - 17 Ekim) yakın arkadaş grubumuzla gittik; Amsterdam'dan başlayarak bundan sonraki gezilerimizi ve de daha önce gördüğümüz yerleri de yazmaya çalışacağız... Gezmeyi de biraz seviyoruz:))